Jolly Wish
Bi’ sabah uyandım, kafam bin beş yüz. Kafede oturmuşum, karşımda telefon… can sıkıntısından parmaklar kendi kendine hareket ediyor.
Sonra önüme düştü: Jolly Wish.
Dedim bu ne? Bi’ peri masalı mı? Ama adı bile insana umut veriyor.
Güldüm geçtim… ama sonra?
Oynadım.
Ve o andan sonra… işler değişti.
İlk başta sadece müzikler çarptı beni. Hani şu çocukken çizgi filmin başına oturduğunda içini sıcacık yapan melodiler olur ya… aynen öyle.
Ama bu sadece ısınma turuydu.
Bi’ çevirdim makarayı, ışıklar parladı, ekran şeker gibi patladı. İçimden “vay arkadaş bu ne” dedim. Hani oyun sana demiyor ama sen hissediyorsun: “Sakin ol dostum, daha yeni başlıyoruz.”
Öyle sıradan slot kafası değil bu.
Bir anda üçlü kombinasyon, sonra wild çıkıyor, sonra bonus ekranı… derken para mı geldi yoksa ben mi hayal gördüm bilemedim.
Ve şu var: kazanmasan bile mutlusun. Çünkü oyun gerçekten neşeli. Jolly dedikleri boşuna değilmiş yani.
Tabii bu büyülü anları nerede yaşıyorsun dersen: Slotter.
Yani o eski sitelerden kurtulmanın vakti geldi. Artık reklam izleyip sinir harbi yaşamıyoruz.
Slotter’a giriyorsun, Jolly Wish’i seçiyorsun, sonra arkanı yasla.
Sistem tıkır tıkır. Ne donma var ne takılma. Siteden de güven akıyor resmen.
Ben ilk oynadığımda kazandığımda “ya para geçer mi ki?” dedim.
Geçti kardeşim. Hem de jet hızıyla.
İşte o zaman dedim: “Tamam. Bu site iş yapar.”
Oyunun başka bir olayı da şu: insanı iyi hissettiriyor.
Ne kadar kaybetsen de o grafikler, o sesler seni sarıp sarmalıyor.
Yani bir noktadan sonra mesele para değil, his.
Hani bazı şeyler olur ya, küçük ama yüreğe dokunur… işte Jolly Wish tam öyle.
Bazen şans yaver gitmez ama moralin yerine gelir.
Bazen üç makarada bir tek gülücük görürsün ama içindeki gerginlik uçup gider.
Bu oyunun gücü burada işte.
Hayat bazen yorar insanı.
Bi’ oyun, bi’ müzik, bi’ gülüş… bazen hepsi bir araya gelir de seni kendine getirir.
Jolly Wish, sadece bir slot değil.
Belki de aradığın o küçük neşe…
O gülümseme…
O dilek…
Slotter’da bir tık uzağında.
Ve bazen… gerçekten sadece bir tık yetiyor.
Hadi dürüst olalım, kim bir çekiçle ekranı parçalamak istememiştir ki? Power of Thor işte tam…
Düşünsene, ekrana bakıyorsun, bir anda dolarlar sağdan soldan fırlıyor. Böyle adeta cebine tsunami çarpmış gibi...…
Yani adından belli zaten... Burning Eye. Yanan göz. Şimdi bir düşün; seni izleyen, içinden geçenleri…
Ya şimdi sen bana bir çiftlik deyince ben önce horoz sesi duyarım. Ama bu oyun…
Bak şimdi... Flaming Hot. Hani bazı şeyler vardır, adını duyduğunda bile terlersin ya? İşte bu…
Starlight Princess Adı bile insanın içini kıpır kıpır ediyor. İlk duyduğunda sıradan bir peri masalı…